07 Mart 2024

Savaşın dünü, bugünü ve yarını hakkında zor sorular

Batılı söylemlerde sık sık Rusya yerine "Putin" denmesi, onun iktidarda olmayacağı şartlarda bu savaşın önüne geçilebileceği imasını akla getiriyor

Volodimir Zelenski, Emmanuel Macron ve Vladimir Putin, 9 Aralık 2019'da Paris'teki Élysée Sarayı'nda.

Rusya-Ukrayna Savaşı üçüncü yılında.

Sıkça karşılaştığım soru:

"Nedir durum? Kim kazanıyor?"

Sıkça verdiğim cevap:

"Durum karışık. Kimin kazanacağı belli değil. Ama Rusya atakta."

Sıkça duyduğum ikinci soru:

"Rusya ataktaysa bu, onun zafere daha yakın olduğunu göstermez mi?"

Buna farklı cevaplar verdiğim oluyor:

"Belli olmaz, Batı hareketlenirse durum değişebilir."

"Şu anda durum öyle gösteriyor. Rusya bu yıl olmazsa, gelecek yıl veya birkaç yıl içinde savaşı daha kârlı kapatabilir."

"Ben bu savaşın tek bir tarafın zaferiyle bitmesinin kolay olduğunu düşünmüyorum. Şu veya bu şekilde berabere bitebilir." 

Bu savaşı kim çıkardı?

Sorular ve sohbetler uzayıp gidebiliyor. Bazen başka zor sorular da gündeme geliyor:

"Savaşı kim başlattı? ABD mi Rusya mı?"

Bu soru gerçekten zor. ABD'nin bu savaşın başlaması ve süreç içinde Rusya'nın zayıflatılması, Batılı güçlerin konsolidasyonunun sağlanması ve bu arada Çin'in de izole edilmesi yolunda planlar yaptığı görüşünde olanlar az değil. Başkan Biden'ın savaşın başlaması öncesinde "Bugün başlayacak, yarın başlayacak, Rusya saldırmak üzere" türü açıklamaları çok sık yaptığını hatırlıyoruz.

Ama bunlar en fazla "hain plan" ve "provokasyon" kategorisine girer. Kimse Rus lider Putin'i silah zoruyla savaşa sokmadı. Sonuçta ilk adım ondan geldi ve ilk kurşunu atan (işgali başlatan) Rusya tarafıydı.

"Ama 2014'ten beri zaten durum şöyleydi böyleydi" ve "Ukraynalılar Donbas'taki Rusları kesiyordu" türü açıklamaların, savaşın yüz binlerce insanı mahvettiği bugünkü realitesiyle kıyaslandığında asla bunca kana bir gerekçe sayılamayacağını düşündüğüm için o argümanı inandırıcı bulmuyorum. Kırım ve Donbas, öncesinde bir dizi provokasyon düzenlenmiş olsa da, Rusya'nın müdahaleleri sonucunda birer uluslararası krize dönüşmüştü. Rus liderin "zorlama tarih okumaları" temelinde "zaten Ukrayna diye ayrı bir ulus yoktur" demesini ise burada ele almaya bile gerek olmadığı kanısındayım.

Geçen iki yıl içinde Biden gibi görece zayıf bir liderin yönetimindeki Batı konsolide oldu. 2019'da Fransız Başkan Macron'un "beyin ölümü gerçekleşti" dediği NATO tekrar dirildi ve güçlendi. Birkaç yıl önce pakta katılması akla bile gelmeyen Finlandiya ve İsveç NATO'ya üye oldu.

Adım adım izole edilmeye çalışılan Rusya'ya karşı yağmur gibi yağan yaptırımlar çıkarıldı. Rus ekonomisine (bazıları zamanla daha fazla hissedilebilecek) darbeler indirildi, enerji ihracat hatları önemli ölçüde tıkandı.

Bununla birlikte Rusya, yaptırımlarla dize getirilmeyeceğini bir kez daha kanıtladı. Ekonomisini ağırlıklı olarak savunma sanayi üzerinden yeniden düzenledi. Ticaret ve siyasette yönünü büyük ölçüde Asya'ya çevirdi. Geçmiş günahlarından dolayı ABD'den nefret eden Küresel Güney'in sempatisini kısmen de olsa korumayı başardı.

Putin varsa savaşa devam mı?

Kremlin, savaşın başından beri "Ukrayna ile değil 'kolektif Batı' ile savaşıyoruz" diyegeldi. Bunu reddeden Batı, Ukrayna'ya sadece ekonomik-askerî yardım vermekle yetindiğini söylese de bugün geldiğimiz nokta, savaşın Batı ile Rusya arasında olduğunu net biçimde gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde Macron'un "Ukrayna'ya asker gönderebiliriz" demesi, bu işe tam olarak tüy dikti denebilir. Gerçi diğer ülkelerden birçok Batılı lider ve hatta Fransız yetkililer, Macron'un devirdiği çamı kaldırmaya çalıştıysa da galiba ondan kalan izleri silemedi.

Çünkü artık savaşın alevleri her yanı sardı. Batı, Kiev'e verdiği füzelerin Rusya topraklarına karşı kullanılması konusunda her zaman eskisi gibi sınırlayıcı şart koymuyor ve bir süredir Kiev yönetimi Rus kentlerini bombalıyor. Ukrayna'da Batılı uzman, hatta asker olduğu yolunda Batı basınında bile pek çok haber var. Karadeniz'deki Rus filosu gemilerinin önemli bölümünün batırılması tek başına Ukrayna'nın yapabileceği bir iş mi, bunu da bilemiyoruz.

NATO yöneticileri ile ABD ve diğer önde gelen Batılı devlet liderlerinin dediklerini aşağı yukarı şöyle özetleyebiliriz:

"Eğer Putin Ukrayna'yı yenerse, bu zaferle yetinmez ve başka ülkelere saldırır. Örneğin, Batı'yla iş birliği yapan Moldova'ya ya da NATO üyesi üç Baltık ülkesinden birine. Yani eninde sonunda Ukrayna'yı alt eden Rusya'nın hedefi NATO ile savaşmak olur. Bunun için Moskova'ya şimdi Kiev'e karşı böyle bir zaferi kazanma şansı verilmemelidir."

Buna iki yıldır ara sıra duyduğumuz bir başka söylemi ekleyelim:

"Rusya yenilgiyi kaldıramaz. Böyle bir durumda elindeki nükleer silahları kullanabilir. Bu ise Üçüncü Dünya Savaşı'na, belki de dünyanın yok olmasına yol açabilir."

O halde ne yapılmalı? Savaş "berabere" mi bitmeli? Rusya şu anda işgal ettiği Ukrayna topraklarının yüzde 18'i ondan alınmadan barış görüşmelerine mi davet edilmeli? Ukrayna yönetimi böyle bir çözüme mi zorlanmalı? Bugün olmazsa yarın böyle bir durum mu gündeme gelecek?

Yoksa her hâlükârda oturulan masa, yalnızca "savaşa bir süreliğine ara" anlamına gelir ve sonradan Rusya ile Batı arasındaki savaş yeniden kızışır mı? Bu soruya kesin cevap vermek mümkün değil.

Batılı söylemlerde sık sık Rusya yerine "Putin" veya "Putin Rusyası" denmesi dikkat çekiyor. Bunun gizli anlamı, herhalde Putin'in iktidarda olmayacağı şartlarda bu savaşın ve savaşın yayılması ihtimalinin önüne geçilebileceği imasında yatıyor olsa gerek.

Bu konuda da birileri ince planlar yapıyor mu, bilemem ama Putin'in 10 gün sonra düzenlenecek Rusya devlet başkanlığı seçimlerini kazanacağını şimdiden net olarak söyleyebilirim.

Tabii siz yine de bunu benden duymuş olmayın.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Gazeteciliğin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Rusya-Ukrayna danışmanı olarak çalışıyor. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

Erdoğan’a saygıda kusur etmeyen ünlü Rus rejisör Pamuk’a ateş püskürdü

Bazı kültür insanları yazdığı, yönettiği, rol aldığı eserlerde eşsiz kahramanlık öykülerini yansıtsa da gerçek hayatta bunların çok uzağına düşebiliyor

Erdoğan, İmamoğlu, Yavaş, Commodus, Maksimus…

Mertlik Türk olmanın genetik bir sonucu değil. Ve tarihimiz sayısız entrika, tuzak ve kalleşlikle dolu

"
"